Konsomasyon Taburesi

27 Mart 2009 Cuma

Konsomasyon Taburesi 126

17:57, ikiz palmiyenin yaprakları verandada asılı rüzgâr çanları eşliğinde sağa doğru savrulmakta: Poyraz! Yağlı radyatörün fişini çeken “abla” alacakaranlıkta odun arabasını dışarı sürer, odunluk önüne park eder, içini, geçen birkaç durgun gecenin üşümesini bir seferde karşılayacak biçimde tıklım tıkış doldurur. Yaz-kış poyrazıyla ünlü koyda “abla”, son günlerde, neredeyse “poyraz duası”na çıkacak!

İki gün önce, çekmeyen soba konusunda deneyimli olduğu anlaşılan bir komşusunun öğüdünü dinleyip, Burhaniye’den aldığı H boruyu çatıya çıkıp takmak üzere, komşunun “abla”yı acımasız bir rodeo gösterisinin acemi binicisi gibi üstünden savuran merdivenini getirip duvara dayar. Merdivenin ayaklarını, bu kez, edindiği paha biçilmez deneyim üzerine, kayacağı belli ıslak zemine değil bahçenin yumuşak toprağına gömer, H borunun bulunduğu naylon poşeti koluna takar, ilk basamağa çıkar, yukarı bakar, önceki düşmede incinen dirseği sızlar, o kazadan kırıksız çıktığını sanan “abla”, cesaretinin esaslı biçimde kırılmış olduğunu fark eder, birinci basamaktan iner, merdiveni götürüp aldığı yere yerleştirir. "Karşıdaki inşaatta çalışan işçilerden yardım isteseydin ya!" diyen komşusuna bir şey demez ama içinden, şehirli korkuları yüzünden yardım isteyemediğini bilir, "böyle onlar caddenin ötesinde, kendisi berisinde, suyla yağ gibi, emniyetli mesafelerde daha iyi" diye düşünür. Dahası “abla” kendi işini görme, kimseye yük olmama, bir şey istememe formatında eğitilmiştir, istemeyi bilmez, beceremez… "Bir merdivene krallığım!" diye diye geceyi geçirir.

Bir gün önce şirketin toplantısı için Karaağaç’a indiğinde aklındaki tek sözcük merdivendir. Durgun havada, kucağında Küçücük ve ite kaka kendine yer açan şaşı Tekir’le muhteşem veranda sefası yaptıktan sonra, gün batımı sonrası, evin iç ısısı yağlı radyatörle hayatta kalmaya ancak yettiğinden, H boru ile sobanın çekme problemini çözeceğini, soba üzerinde kestane hayalini birkaç kez daha yaşayabileceğini umar “abla”; H boruyu bacaya takabilmek için de merdivene ihtiyacı vardır… Yaklaşık bir yıl önce merdiven siparişi verdiği, ustalığın kriterlerini merak ettirecek özel vak’a Mehmet Usta’yı bulmak/basmak üzere köyün içine doğru yürürken önüne düşen dövüş horozu silueti, “abla”ya terkedilmiş Teksas kasabasında kötüyü bulup haklamaya kararlı iyi adamı hatırlatır, bu defa bu iş hallolacaktır!

İşlik, beklediği gibi kapı duvar! Sıkıntıyla bakınırken ufak tefek bir adam yanaşır, "demirci mi aradınız?" der, aklında Mehmet Usta’yı haklamak olan “abla” ona baktığını söyler ama bu adam da demircidir, aman, yoksa iyi olacak hastanın ayağına doktor mu gelmiştir? "Ya", der “abla” hikâyeyi anlatarak, "bunun yapacağı yok sen bana bir merdiven yapar mısın?" "Hemen!" yanıtı üzerine bir saat sonra “abla”nın evinde buluşmak üzere sözleşip ayrılırlar kiiii, üç adım sonra, o hiçbir yerlerde bulunmayan, telefonunu asla! açmayan, ustalığı şaibeli Mehmet Usta karşısında, merhaba abla demekte! İşi ötekine vermiş olması, bunu haklama kararına halel getirmemiş belli ki, “abla” "ne merhabası?" diye hırlar, "bir yıldır bir merdiven yapıp getireceksin..." adamın "ne merdiveni?" demesine iyice kızan “abla” "seninle işim bitti," diye tıslar, "siparişi başkasına verdim, hadi selâmetle!"

Bir saat sonra Ömür Usta gelir, ölçü almak üzere çatıya çıkar, “abla”nın yana yakıla anlattığı merdivene neden gereksindiği hikâyesinden mesajı alır, "çıkmışken takayım" der, H boruyu sıkıca yerleştirir ve arada da Mehmet güya Usta’nın dayısının zengin olduğunu, içinin de işine pek sinmediğini anlatır, "yapmıyorsun bari bırak biz yapalım, çoluk çocuk ev geçindiriyoruz" diye bağlar sözlerini, çıkar gider.

Çatıya çıkışı sağlayacak sabit merdiveni Perşembe monte etmek üzere, öğlen saatlerinde, motorsikletiyle, omzunda iki parçalı demir merdiven 6-7 km, yolu nasıl aşabilmiştir, “abla” bunun da ustalık kriterlerinden biri olduğunu düşünür, getirip bırakır, ölçüleri kontrol eder gider.

Ustayı uğurlayan “abla” verandaya döner, motorsiklet sesinden ürküp hedef küçülterek plastik sandalyenin altına sinmiş Küçücük’ü alır, THY’ndan yürütüp, iki uçunu makinede bitiştirdikten sonra, britlerinden birine lastik takarak ürettiği sıcak, yumuşak polar etekliğine yerleştirir, günbatımına dek sürdürmek üzere boncuk sarmaya başlar.

17:57, poyraz! Soba barışmış sevgili gibi sıcacık! Her şey daha dost, hayat biraz/bir süre daha yaşanmaya değer!

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa

+