Konsomasyon Taburesi

27 Mart 2009 Cuma

Konsomasyon Taburesi 133

“Abla” birkaç gündür esmekte olan lodosun sersemlettiği kedi ekibine günün son tayınını vermek üzere verandaya çıkar. İltifatlara beden diliyle ve hatta bizzat diliyle kes tatavayı, mama ver! anlamına yalanarak karşılık veren Yüzükara, Tuhaf Tekir, ve Bedseslikız’ı peşine takar, merdivenleri iner, iki bardak mamayı yere döker, Küçük yok! Rüzgâr almasın diye ağzını duvara çevirdiği çöp kutusundan mâmûl kedi evine yoklamak niyetiyle soktuğu eli, incecik tırnaklarla kavranır, küçük çene tarafından da neşeyle ısırılır. İki haftadır ısırma yeteneği ötekilerin önüne geçtiğinden “abla” tarafından Çomar diye de çağrılmaya başlanan Küçük’ün yeni yeteneklerinden bir diğeri verandanın bir kenarını oluşturan saksılığa, rahmetli Ayşe Hanım’ın ektiği sardunyanın dibine kaka etmek! Bu konudaki uyarılara kulak asmayan Çomar/Küçük suçüstü yakalandığında bir koşu, arasına çikolata folyosundan küçük bir top, fosforlu kırmızı renkli çamaşır mandalı, komşunun limon ağacından bir iki yaprak gibi oyuncaklarını sakladığı yatak takımı her gün havalandırılıp güneşe serilen evine saklanır.

Yağmur yüklü görünen yağmursuz havanın ağırlığı omuzlarında “abla” bahçede elyaf yastık işi sona erdiğinden evde, TV açık, paralı kanalda, çığırtkan tonlamalı bir edayla sunulan haber programlarından, reklâmlardan uzak müzik dinler, film izler.


İKİ YENİ BAKIŞ AÇISI: TürkMax’da Ölü Bir Deniz, 1989 tarihli bir Atıf Yılmaz filmi; aşkın bedensel mutluluklarını birbirlerinde bulduklarını iddia eden ve her ikisi de evli olduklarından epey kararsızlık sonrası cinselliği ikinci kez yaşadıkları gecenin sabahında yataktan kalkıp yerdeki giysilere, sofra artıklarına bakıp huysuzlanan emekli biyoloji öğretmeni Rutkay Aziz ile bankacı Türkân Şoray kapışırlar! "Pes yahu, daha ikinci gece!" der “abla”, "kadın üzerindeki genetik hizmetçi kodu nasıl bir şey böyle, kaçamak yaparken bile kaçınmanın yolu yok!" İleri yaşlarına karşın, köhnemiş de olsa evliliklerine baş kaldıran, mutluluğu yakalama konusunda kararlı iki insan: Perdede kadın erkek ilişkisinde yeni bir tavır!

Bir başka film: MovieMax’de, Mike Binder’ın yönettiği Şehrin Adamı bir Amerikan filmi. Bir artist ajanını oynayan Ben Affleck’i karısını oynayan Rebecca Romijn, müşterilerinden biriyle aldatır. Karnı tokken bir dilim pasta yeme çocukça arsızlığı yapmış kadın, kocasına onu çok sevdiğini söyleyerek af diler, eve geri dönmeye çalışır. Türk toplumunda yetiş(tiril)miş “abla” bu kadına yargısız bakmakta ne yazık! zorlanır, kendisini kocasına ihanet eden kadının affedilmemesi gerektiğini düşünürken bulur. Bereket koca “abla”ya uymaz, karısının çok üzgün olduğunu görür, o arada sürdürdüğü kendisini tanıma çabasının yardımıyla da aslında çok sevdiği karısını affeder, geri alır! Perdede kadın erkek ilişkisinde yeni bir tavır daha!

İlki 1989 tarihli Türk, ikincisi 2006 tarihli ABD filmi de olsa, aralarında kadına bakış açısından neredeyse yüzyıllık fark olduğunu düşünen “abla” ilişkilerde takılınıp düşülen engellerin başında cinsellik konusunun geldiğinden emindir.

BAKIŞ AÇISINDA CİNSEL EĞİTİMİN YERİ: Şok edici temel bilgiyi “abla” ilkokul son sınıfta kendisinden birkaç yaş büyük bir kızdan alırken, geri kalanı da böyle konuları nasıl konuşacağını bilmeyen ana babasının zengin kitaplığındaki, başını Haydar Dümen’in Cinsel Yaşam kitabının çektiği kitaplardan uzuuuun yıllara yayılacak biçimde edinmeye başlar. Yakınında erkek evlât yetiştirildiğine tanık olmasa da, yaşananlara bakarak “abla”nın bir diğer gözlemine göre toplumun, cinsellik konusunda hatalı ya da hiç eğitilmemiş erkek kısmı, saldım çayıra Mevlâm kayıra denilerek cinselliği yokmuş ve asla da olmayacakmışçasına kaderine terk edilir. Sünnet olmakla erkek olmak arasında paralellik kuran toplumun bîçare erkek çocuk ferdi konuyu kendi cinselliğinden bîhaber ebeveyninden değil (hangisinin daha berbat olduğu konusunda kararsızdır “abla”) sokaktan öğrenir. Zaman içinde AYIP! KÖTÜ! PİS!’lere din baskısıyla bir de GÜNAH!'ı ekleyen erkek ilişkilerde sorumluluk almaz, gariptir, doğum kontrolü bile tamamiyle kadının problemiymiş gibi davranır.

ŞİDDETTE CİNSEL EĞİTİMSİZLİĞİN YERİ: İşin kötüsü kadın zamanla bırakıldığı yerde otlamaktan cayarak hizmetçi/cariye rolünü terk eder; bir de cinselliğine sahip çıkıp taleplerde bulunmasın mı?! Kışkırtılmış erkekliğiyle özgüven özürlü karşı cins için bu kadarı fazladır artık, çileden çıkar, veeee şiddet!

CİNSEL EĞİTİMSİZLİĞİN BİR DİĞER GÖRÜNÜMÜ: Gözlem yapmaya doymayan “abla”nın başka bir gözlemine göre, tuhaftır, erkeklerin bayıldıkları asla elde edemeyeceklerini düşündükleri kadınlar, onlarla beraber olmayı kabul ettiklerinde, neredeyse yataktan çıkar çıkmaz -ayıp, kötü, pis ve günah bir eylemi yaşamalarına neden oldukları için midir nedir- birkaç saat öncesi bir Tanrıça iken aynı kadın rütbeleri sökülüp ucuz fahişe konumuna indirgenir ve eşek muamelesi görür!

CİNSEL EĞİTİMSİZLİĞİN AYNI SAFLARDAKİ BİR DİĞER GÖRÜNÜMÜ: 8 saat yattığı doğum masasında sancısının sıklaşmasını beklerken, bağırmadığı aralarda sohbet tutturduğu iki ebeden biri sorar “abla”ya; "canının bu kadar yanacağını bilseydin kocanla yatar mıydın?" Yaklaşımdaki oh olsun! tınısı, canıyla boğuşuyor olmasa, bayağı canını sıkacak! "Niye kocamla yatmaktan cayayım ki?" der “abla” anlamazdan gelerek "hap kullanırdım!" Hiç aklından çıkmayan, bu kadın kadının kurdudur yaklaşımından esinlenerek, yıllar sonra bir 8 Mart afişi taslağında sivri topuk kısmı ucu yukarı bakar, topuklu ayakkabıyı delip topuğa batar, birkaç damla kan fışkırır biçimde çizer. Nedeni, eski bir efsaneye dayanan amansız rekabet olsa gerek! diye düşünür “abla”; en eski zamanlarda kadın ve erkek, tek bedende dört kollu, dört bacaklı mutlu yaşayıp giderlerken, eski alışkanlıkları üzere yine bir halt karıştırıp kızdırdıkları Tanrılar tarafından ikiye ayrılırlar, denen o ki; o gün bugündür, bulunca kendimizi tam hissedeceğimiz öbür yarımızı arar durur(muş)uz!

CİNSEL EĞİTİMSİZLİĞİN “ABLA” ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: “Abla” erkekçe kaban-kot-bot giyinerek bedenini, erkekçe hayata bakış açısıyla ruhunu korumaya çalıştığı, doğasına direnip cinselliğinden vazgeçtiği, bir ara "nasıl olsa hiç kullanmıyorum, SATILIK az kullanılmış, doğurgan takım cinsel organ ilanıyla satsam mı?" diye dalga geçtiği 50 yıllık yaşamı sonunda, ara sıra hormonlarının kışkırtması olmasa huzura kavuşmuş sayılabilir… Bilimsel araştırmaların hızına bakılırsa kadının kendi kendine üreyeceği zamanlar zaten çok uzakta değil; bu da geride kalırsa diye düşünür “abla”, kadının karşı cinsten dostluk ve arkadaşlıktan başka ne beklentisi olabilir?

STANDART KONSOMASYON TABURESİ METİN AKIŞINA DÖNÜŞ: Arka taraftan tanıdık bir havlama! Karabaş! “Abla”ya en yakın adanın en ucundaki parselde oturan komşuları gelmişler, evi yaza hazırlama telâşındalar. Denizin aşındırdığı yumuşacık cam parçalarını toplamaya Tilki Koyu’na giderken yerleşme arası molalarına katıldığı komşusu her yıl olduğu gibi sorar, "koca kış korkmuyor musun bir başına?" "Kimse yok ki" der “abla”, "kapıda kontrol var, az ötede Jandarma, kim gelecek de…" Sitenin arazisinin bittiği, “abla”nın mesafe tanımlamasına göre 1.65-1.70m boyundaki bir insanın 1mm göründüğü uzaklıktaki telleri işaret ederek "…oradan gelse, yürüyerek ya da denizden?" diye üsteleyen komşusuna, “abla”nın "o kadar zahmete katlanarak gelen adama eh, hoş geldin, buyur!dan başka ne denir Allahaşkına, eline de yarım bardak rakı verirsin teşekkür bâbında…" cevabına pek gülünür!

Tüm bu gürültü patırtı arasında, yine de, binlerce yıl geride kaldığından yaklaşmakta olduğu belli, erkeklerin bazılarının duyarlılığa, duygulara izin vermeye dayanan kadınlaşmayı seçtikleri artan erkek eşcinselliğinin de vurguladığı Ana Tanrıça dönemi, birken iki, üç, dört… olmayı, çoğalmayı başarabilen kadının çağı, yetişse de yetişmese de “abla” için, yüreğini yeşerten, kıpır kıpır neşeyle dolduran, muhteşem büyüklükte bir sevincin konusudur.

Etiketler: , , , , , , , ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa

+